Türkiye olarak yaşadığımız yüzyılın en yüksek enflasyonu dur durak bilmeden yoluna
Devam ediyor. Bir yandan yaşanan önlenemez hayat pahalılığı diğer yandan gelir dağılımındaki eşitsizlik toplum üzerinde ekonomik baskının yanında psikolojik baskıyı da beraberinde getirirken özellikle emekli, dul yetim ve küçük esnaf üzerinde olumsuz etkiler yaratmaya devam ediyor.
Akışa baktığımızda gelir seviyesi yüksek, yüksek enflasyonun etkilemediği, israfın uğramadığı, tasarrufun olmadığı, harcamada sınır tanımayanların oluşturduğu en tepedekiler diğer yandan ise düşük emekli maaşıyla geçimini sağlamaya çalışan, evine ekmek götürürken hesabı şaşan, pazar ya da market artıklarından payına düşen olur mu düşüncesiyle kasaları aşındıran en diptekiler. Bunların yanında günlük ihtiyaçlarımı karşılayabilir miyim düşüncesiyle belki de siftahsız işyerini kapatan küçük işletme sahipleri.
MÜCADELE NASIL KAZANILIR?
Devlet Harcamalarında Kısıtlama.
Tasarruf önce Devlet’te başlamalı diyoruz. Tasarruf genelgelerinde açık aranmadan, delik arayışına başlanmadan yüz binlerce makam araçlarından arındırılmalıyız. Düşündüğümüzde bu araçların bakım onarım ve yakıt giderleri karşılığı hazineye yüklü miktarda külfet getirmektedir. Bunun yanında dernek, vakıf, kulüp, teşvik, hibe, girişimcilik, proje, yatırım, muafiyet adı ne olursa olsun sağlanan tüm imkânlar belirli bir süre askıya alınmalıdır.
Kamu kuruluşları ve belediyeler yan gelip yatma makamı olmaktan çıkartılmalı, icraat makamına dönüştürülerek üretkenliği sağlanmalıdır. Özellikle belediyelerde bankamatik personelleri ve adamcılık anlayışının önüne geçilmeli işin ehli, vasıflı beyinlerle belediyeler serbest piyasaya katılım sağlayarak yatırım ve üretken belediye olma gayretine bürünmelidir. Bu anlamda belediyeler kendi marka değerlerini oluşturma yolunda, Et ve süt gibi hayvan mamulleri üretim tesislerinin yanında, Halk ekmek gibi temel ihtiyaçları milletin tüketimine sunmaktan geri kalmamalıdır.
GELİR DAĞILIMINDA ADELETSAĞLANMALI
Maaşlar arasında her geçen gün açılan fark kapatılmalıdır.
Emeklinin sırtına binilerek eşit dağılım sağlanamaz. Asgari ücretin neredeyse en düşük emekli maaşının iki katına çıktığı bir ortamda 25-30 yıl prim ödeyen emekli on bin liraya mahkûm ediliyorsa eşit iş, eşit ücret, eşit prim, eşit gün den söz etmemiz mümkün değildir.
Yüksek maaş alanların gelir seviyesi her geçen gün artarken On bin ya da On yedi bin lirayla buyurun geçinin derseniz millete elbette bunun sonunu görmeniz gerekir. Demek itiyoruz ki milletin geçim şartlarının her geçen gün kötüye gittiği bir ortamda enflasyon rakamlarıyla oynamak ya da seyyanen rakamları farklı kesimlere uygulamak çözüm olmaktan çıkmıştır.
MÜLTECİLER
Mülteci Sorunu Son Bulmalı.
Özellikle son yıllarda sayıları milyonları bulan Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşü hızlandırılmalı, üzerimizde kambur olan bu sorun bir an evvel çözülmelidir. Suriyeli vatandaşlara sağlanan onlarca imkânın milli gelir dağılımında kendi vatandaşımıza düşen payı azalttığı göz önüne alındığında ve ucuz ve kaçak işçiliğin toplum yapımızdaki kırılganlığı körüklediği düşünüldüğünde birkaç yıl sonra bu topluluğun başımıza açacağı yarayı düşünerek erken çözüm şarttır diyoruz. Özellikle Suriyelilerin üretkenlikten dolayı artacak nüfusları seçme ve seçilme hakkı elde ettiklerinde başımıza açılacak sorunları şimdiden görmek lazım diyoruz.
PRİM KESENEKLERİNE ALINAN YÜKSEK MAAŞLARDAN DESTEK OLUNSUN.
Kamu Personeli Kendi Primini Kendisi Ödesin.
Gelir dağılımında eşitlik nasıl sağlanır diyorsak, çalışan kamu personelinin SGK ya da Emekli Sandığı primini kendi cebinden ödenmesi gerektiğini söylememizde bir sakınca yoktur sanırım. Söylenenlere baktığımızda Asgari ücretle özel sektörde çalışan işçi primlerinin bu sektörden emekli olmuş kişilerin maaşını karşılamadığı açıklandığında, devletin hantal bir yapıda olması durumunda çalışan kamu personeli emekli olmuş personel maaşının kaçta kaçını karşılayabiliyor düşünmek lazım.
Çalışan kamu personeli işçi ya da memur fark etmeksizin aldığı maaşın bir kısmını kendi primim diyerek ödemeyi gelenek haline getirdiğinde buyurun size enflasyonla mücadelede çözüm diyoruz. Tabii bunu kaç kişi ister ya da kaç kişi primini eksiksiz öder bilemiyoruz.
Basit Usule Tabii Esnaf Olmamalı.
Ticaret yapan, para kazanan herkes kazancı üzerinden vergi vermekle mükelleftir. Kuyumcu, Avukat, Doktor, pazarcı, şehir içi toplu taşımacılık, sanayici, kaportacı, terzi, lokanta, market, berber ve sayamadığımız milyonlarca esnaf ve sanatkâr gurubu maalesef gelir vergisinden muaf ya da gerçek kazancının çok altında gösterdikleri gelirleriyle ne yazık ki asgari ücretli kadar bile vergi vermiyorlar ülkemizde.
Şehir içi toplu taşımacılıkta hat bedelinin milyonlarla satıldığı, sanayici, kaportacı, tamirci, oto parçacı esnafının kapısında araç çokluğundan dolayı randevuyla çalışıldığı, her gün tezgâhını açarak kira derdi olmayan büyük marketlerden daha çok kazanan pazarcı esnafı, kapısında kuyruk oluşan yanında 5-10 tane kalfa çalıştıran berberler, terzi, lokanta gibi esnaflar, fatura kesmeyen, kesmeyi bilmeyen, muayene ücretlerinde sınır tanımayan doktorlar, faturalı mal alışını unutmuş çantacılarla pazarlık yapan alım satımlarda belge vermeyen kuyumcular verginin kenarından geçmezken bazıları ise basit usuldeyim diyerek muafiyetlerini garanti altına almışlar.
Bu ülke bir yandan enflasyon denilen canavarla mücadele ederken diğer taraftan sizler için vergi Cenneti olmamalı diyoruz.
Buyurun size mücadelede çözüm…
Haber: Mehmet DUMAN