YAVUZ GEZER

Evlat

Bir yolun varsa gidilecek,

Sona bırakma.

Bir sözün varsa,

Dilden yüreğe, hiç susma…

Görmen gerekiyorsa birini bir gün,

Git yanına.

Okşaman gereken bir yürek varsa,

Esirgeme elini.

Hayat çok zalim.

An gelir; elini, gözünü, yolunu,

Yüreğini alır senden.

O zaman istesen de dokunamaz; göremez, gidemez,

Söyleyemez olursun…

Can YÜCEL.

Harika anneler vardır,

Harika babalar…

Muhteşem büyükanneler, büyükbabalar, seven, sevilen bazen korkulan…

Kardeşler: Kız, erkek ve bir de üzerine titrenilen, ayağı taşa değmesin denilip gözden dahi sakınılan.

EVLATLAR…

Büyümelerini ve ebeveynlerinden daha güzel bir eğitim ve hayat şartlarına sahip olmalarını arzuladıklarımız…

Bize bir gülüşüyle dünyaları bahşeden, uğruna her türlü zorluğa katlanılası EVLATLAR.

Can babanın dediği gibi,

EVLAT NEFESİMDİR.

Evlat candır.

Yüreğimi yaşatan heyecandır.

Öpmeye kıyamadığım,

Koklamaya doyamadığım.

Sarılıp bir nefeste,

İçimden çıkaramadığım…

Evlat ciğerparemdir.

Gözümden sakındığım,

Arkasından baktığım,

Hasretinden yandığım,

Uykusuz gecelerimde andığım,

İçimden hiç çıkaramadığım…

Evlat yüreğimdir,

Gözyaşında beraber ağladığım,

Bir şey olduğunda yandığım,

Yokluğunda sessizce sayıkladığım,

 

Uğrunda ağıtlar yaktığım,

Canımdan can kopardığım…

Evlat aşktır,

Aşkların en büyüğü,

Sevdaların son düğümü,

Gönül telinin bülbülü.

Yüreğimin tek sümbülü,

Onsuz gecelerimin gönül sözü…

Evlat sevgisi çok farklı ve özeldir. Ölçüsü yoktur evlat sevgisinin. Bu sevgiyi kelimelere dökmek ve çocuğuna hislerini yansıtmak ebeveynlerin bakış ve dokunuşlarında anlam bulur.

Çocuklarının mutluluğu yolunda aşılamaz engel yoktur anne ve babalar için…

O doymadan senin doymadığın, o eve gelmeden senin uyuyamadığın, bir tabure üzerinde sırtın duvara dayalı, gözlerinin sokak başına takılı kaldığın…

Gülsün istersin sen de gülmek için…

Bu öyle bir sevgidir ki bu sevgide karşılık olmaz, ayrılık olmaz…

Yedi dağ arkasında olsa da hiç aklından çıkmaz…

Kokusunun sindiği eşya senin en değerli hazinendir kimseyle paylaşmadığın. Gözlerin nemli kokusunu içine çektiğin…

Ama her şeyde olduğu gibi zaman acımasızdır. Bedeni de sevgiyle birlikte önüne katar.

Evladın, evladına muhabbeti araya mesafe koyar. Bu Can YÜCEL’in dediği gibi

“Hayat çok zalim,

An gelir; elini, gözünü, yolunu,

Yüreğini alır senden”

Sadece bize has bir değer değildir anlattıklarım. Her anne ve babanın başka anne ve babaların çocuklarına da duyması gereken eksiksiz duygulardır bunlar.

Tıpkı 1977 yılında Eleanor COERR tarafından kaleme alınan “Turna Kuşu Öyküsü” yol göstericimiz olsun.

Japonya’ya atom bombası atıldığında 2 yaşında olan bir kız, 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış ve hastaneye yatırılmış.

Ama durumu ümitsizmiş.

Hastanedeki tüm doktorlar, küçük kızın ölümü için gün sayarken, küçük Japon kızı hayat doluymuş.

Koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyormuş.

Hastaların arasında en sevdiği kişi ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadınmış.

Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamış. Kadın ölmeden hemen önce “Benim için çok geç ama, bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kâğıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul” demiş ve son nefesini vermiş.

Küçük Japon kızı çok üzülmüş ama hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanatı olan origamiyle kağıttan turna kuşları yapmaya başlamış. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda çok hızlı yapıyormuş. 1000 tane turna kuşu yapması işten bile değilmiş.

Ama sağlığı da hızla bozuluyormuş. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer almış. Dünyanın dört bir yanından insanlar kıza, binlerce turna kuşu göndermeye başlamış.

Ama küçük Japon kızı, haberler basında çıktığında elini kıpırdatamaz hale gelmiş. Hayattaki son saatlerini 644. kuşu yaparak geçirmiş. Kuşu bitirmiş, gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişler. Ama küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyormuş. Postacılar aylarca kâğıttan turna kuşu taşımışlar hastaneye. Sayısı milyonlara ulaşan turna kuşları Japonya’da bir müzede sergileniyor…

Bu hikâye Japonya’da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki’nin öyküsüdür. Arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömerler.

Turna kuşu, o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.

Sevgimiz de üzüntümüz de ortak olsun.

Evlat

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin