YAVUZ GEZER

Bir şehir ki… – II

Bir sokak satıcısının
Çığırtısında…
Bir kabadayı narasında,
Çocuk ağlamasında,
BEKLE…
Bekle beni henüz,
Ölmedim.
Ölüler arasında değilim.
DÖNECEĞİM…
O eski ülkede güneş meyvelerle haykırır, toprak bitip tükenmeyen bitki örtüsüyle nefes alırdı; ırmaklar çağıldar, şafaklar olabildiğine söker ve gün batımları alevden kollarıyla inerlerdi; ağzına kadar taze sütle dolu gümüş bir tas yükselip maviliklerde yüzer, geceler yıldızların sesiyle çınlar, ağaçlar gökyüzüne doğru süzülür ve bütün çiçekler titreşip fısıldardı. Vahan TOTOVENTS – Yitik Evin Varisleri
Hak vaki olup bu dünyadan göçmezsem; teyzem oğlu Memet’in dediği gibi “Hoca dedi ki; bu dünyada yaptuğun günağlar ilan olup gafanu yutacağ” sözünü geçen yazımda anlatmış ve şehrimin güzelliklerini yazacağımı arz etmiştim. Güzel insanlarıyla…
Şehrimin yapısının demokratlığı dönemini yaşayan şanslılardanım.
İnsanların bir arada, ayrımcılığın olmadığı, hoş görünün ve tevazunun hâkim olduğu ol şehr-i Elazığ…
Erkek ve kadınların moda denilen akıma kapılmayıp mütevazi bütçeleriyle en güzelini, yakışanını giydiği ve buna katkı sağlayan usta terzileri vardı.
Ismarlama elbise diken ustalar; Reşit YAZICI, Garnik Usta, Hurrem AYTA ve Nihat ASLAN gibi erkek terzileriydi.
Reşit YAZICI aynı zamanda bayan terziliği de yapardı.
Bayanlar için ise usta terziler Naime ve Ülker ablalardı. Bunlar aynı zamanda mahallenin genç kızlarına da biçki-dikiş öğretirlerdi.
Kız sanat okulu; eğitimli terziler yetiştirir, ayrıca halk evlerinde de zaman zaman bu kurslar açılarak Elazığ terziliğine katkı sağlanırdı. Terzi abilerimizden biriyle ilgili güzel bir anekdot vardır; Bayan terzilerinden Palulu bir büyüğümüz (Allah rahmet etsin); Dükkanına köpeğiyle gelen bir bayanı, “Hanımefendi şöle boyrunuz” diyerek dükkânına davet eder. Prova esnasında köpeğin huzursuzlanması ve terziye diş göstermesi üzerine abimiz “Sen de hoştınız” diyerek kibarca uyarır.
Bu olay, terzinin HOŞTINIZ lakabıyla anılmasına vesile olur.
1950-60-70’li yılların başına kadar Elazığlı hanımefendiler mevsimine göre manto, pardesü, hırka veya en güzel dikim elbiselerini giyer, başları açık veya çene altından bağlı eşarplı olarak sokağa çıkarken veya komşuluk toplantılarına katılırken (altın günü çay sohbetleri) mutlaka saçları yapılı olurdu.
Ondüla tabir edilen saç yapımı için de bayan kuaförleri vardı ve bunların en meşhuru Ondülacı Gülgüle isimli hanımefendiydi. Sevim hanımefendiyi de yad etmeden geçemeyiz.
Erkekler ve hanımefendiler birlikte yazlık sinemalara giderlerdi. Ayrıca bayanlara haftanın bir günü bayanlar matinesi olarak tahsis edilirdi.
Sinemaya gitmek bir ritüeldi. En güzel kıyafetler giyilir, çocuk ve büyükler birlikte yazlık sinemalarda, tahta sandalye üzerinde olmaktan şikâyetsiz büyük bir mutlulukla film izler, zaman zaman göz yaşlarına boğulur ve bazen de kahramanın mücadelesine alkışla destek olunurdu. Film sonrası yorumsuz olmazdı…
Çocuklar dövüş sahnelerini uygulamalı olarak birbirleri üzerinde denerlerdi.
Özellikle Saray Sineması yabancı filmler getirmekle ünlüydü.
Japon karate filmlerinin müdavimleriydik. O filmde gördüğü dövüş sahnelerini en güzel uygulayan bizim Hımik Ertük’tü. Parendeler atar, çok seri hareketlerle elimizdeki silah ve bıçağı (tahta) alıverirdi.
Aşk filmlerini izleyenlerin platonik aşkları depreşir ve Aşık’ın ve sevildiğinden habersiz Maşuk’un (Kızın) evinin önünden geçerken yanındaki arkadaşına “Gardaş baği mi?” diye sorar, çünkü kendisi kızın penceresine bakmaz, yancı tutar. Arkadaşı ona bakıyormuş gibi yapar ve pencereye çaktırmaksızın göz atar “he gakgo, perde gımıli” böylece o gün arkadaşının gözünden aşkını görmüş olmanın mutluluğuyla hülyalara dalarak oradan uzaklaşır.
Aynı sokaktan en fazla iki defa geçebilirdiniz. Çünkü mahallenin-sokağın koruyucuları vardı;
“Heyirdir gardaş, birine mi bağdız?”
Sokak demişken; her sokakta birkaç evin önünde ceviz ve dut ağaçları vardı. Akasyalar da buna eşlik ederdi. Doyumsuz kokuyla dolardı sokak çiçek açtığında akasya ağaçları.
Kendisi için savaşan karıncaların korumacılığındaki akasya; Yunanca akokia kelimesinden türetilmiş olup, suçsuzluk anlamını taşımaktadır. Masumiyetin yanı sıra bazı inançlarda evrensel adalet, bazılarında ise ruhun ölümsüzlüğünü simgeler. İşte bu bende bir kardeşimin gözünden ve kaleminden ölümsüzleştirdiği Akasya Çiçeği romanını çağrıştırdı…
Topluluklarda bazı insanlar vardır, hemen fark edilen. Bu insanları giyim tarzı ve enerjisi farklı kılar…
Hani “İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır ve fikirleriyle uğurlanır” denir ya;
Uzun gri siyah saçlarına süs, dudak altı beyaz ve çevresi siyah sakallarıyla hemen fark ediliyordu. Kirpikleri sürmeli gibiydi.
Tanıştırıldığımızda aramızda sıcak bir samimiyet oluştu.
Konuşması ve olaylara yaklaşımı, analitik düşünceye ve bazı konularda ise felsefeye hâkim olduğu hemen belli oluyordu.
Yani fikirleriyle uğurlanacak bir insan olduğuna en ufak bir tereddüdüm kalmamış ve tanışmamıza vesile olan Necati ERDEM Bey’e teşekkür etmiştim.
Bu kardeşim İhsan TARAKÇI Beyefendiydi, benim köşe yazısı yazmama da vesile olan DOSTUM…
“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar;
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir” (TOLSTOY)
Bu düşünceden hareketle romanda masumiyeti simgeleyen akasyanın,
Akasya çiçeğindeki temiz sevgiyi…
Karşılıksız ve umarsız…
Duyguları bulacaksınız.
Ve gözyaşı bezleriniz hislerinize tercüman olacak.
Şehr-i Elazığ kültür dünyası kollarını açmış bir romancıyı bekliyor olacak. Şüpheniz olmasın…
“İçim kum saati,
Sen arttıkça azalıyorum.
Zaman duruyor
Akrep yelkovan hala oyun oynuyor.”
Diyen “Beyni kafatasına büyük geliyor” dediğim değerli kardeşim Miktad AÇIKKAPI’dan ve “Zamanda Adını Arayan Şiirler” kitabından bir nebze bahsetmek ve ona da kültür dünyasına hoş geldin demek istiyorum.
“Göğün olduğu her yerde yuvamız var”
Fazla söze gerek var mı?
Ve bir de uluslararası ödüllü kendisiyle kavgalı Abdullah ŞEKEROĞLU.
Islak şehrin erçeli…
İNSANI İNSANA İNSANLA ANLATMA SANATININ USTASI…

Bir şehir ki… – II

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin