Değerli dostlar Elazığlı olan herkes Harput’u az çok bilir yaşanmışlıklarla birde ben anlatmak istedim size.
Benimde doğum yerim olan bu kadim şehirden bahsederken insana nasıl bir ilham veriyorsa heyecanlanmamak mümkün değil, çocukluğumuz ve gençliğimizde genellikle yaya gidip geldiğimiz Harput ve bahçelerini şimdi düşündüğümde o zaman ya çok gençmişiz ya da Harput’a gitmenin verdiği mutlulukla yolların uzunluğunu umursamamışız,
Harput’a Fetahmede (Fatih Ahmet baba türbesi cıvarı), Daşaltına, Anguzu Babaya, Buzluk mağaralarına gidileceğini duyduğumuzda o gün gelene kadar uykularımızdan olurduk sonra sabahın erken saatlerinde kalkılır kiralanmış bir minübüs varsa binilir, yoksa herkesin elinde sepetler, fileler piknik tüpleri ile yaya olarak yollara düşülürdü, Harput’a varıldığında o muhabetli hava ruhumuza dolar ayrı bir ahenk ile dur durak bilmeden yürünürdü, Sara hatun ve Ulu cami kısa yoldan geçilir eski Dabakhane’nin arka tarafından önce mozaik ocağı rampasına tırmanılır kümbetete kavuşunca soluk alıp devam edilirdi. Fetiahmet Babanın atının ve onun tayının ayak izleri olduğunu düşündüğümüz nal izlerini görünce huşu içine girerdik.
Dönüş yolu Gureyden başlar, Gavursufası geçilip Dabakaneye inilir,Dere hamamı cıvarında biraz ürperti duyulurdu.İğdeli kilise, kadim Süryani kilisesinin önünden kaleye kadar gelinir, Kaleye çıkan herkes kendini birer Harput Fatihi olarak hissettiği duygulara kapılırdı, kale hamamına muhakkak uğranarak yola devam edilirdi, yolumuz üzerindeki evliyalar muhakkak ziyaret edilip Fatihalar okunurdu ancak Harput’a gidince olmazsa olmaz evliya ziyaretleri içinde Arap Baba, Beyzade efendi, İmam Efendi, Seyit Ahmet Çapakçuri, Değer kıymetini sonralardan öğrendiğimiz, Piri Türkistan Erenleri Mansur Baba ve Nadir Baba Farziyet diyebileceğimiz ziyaretlerdendi. Hele Balakgazi (Belek gazi)ye çıkınca Beşik Babaya yola revan olunca Tesbihli Babaya uğramamak Harput ziyaretindeki eksikliğin içimizde kalan uhdesi olurdu.
Tabi o zamanlar Kimin Evliya, Kimin Şehit, Kimin Alim olduğunu ayırt edecek ne yaşımız nede bilgimiz yoktu, hepsi ( bazı noktalarda Hurafelerle süslenmiş olsada) aynı ve mübarek zatlardı işte nihayet bir gün geliyor bu Erenlerin seyrüseferindeki maksatları, yaşamlarını neye vakfederek ebedi hayata intikal ettiklerini anlayınca onlara karşı sevgi ve saygının boyutu da değişerek ayrı bir anlam kazanıyor, o muhabbetin şeklide değişiyor. Yazımızda onlarca olan zamanının Evliya, Eren, Alim ve şehidinin ismini sayfadaki köşe hacmim sebebiyle zikredemedim, aflarına sığınıp tüm Allah dostlarına Rahmet diliyorum, Rabbim onlarada bizede Rahmeti ile muamele etsin. Değerli dostlar bugün bu konuya değinmekteki asıl meseleye gelecek olursak Bu gün Harput çoğu insanımız için çıkıp lokantalarından (Mezireyi) çay bahçelerinden şehri izleyerek yiyip içecekleri, serin ve temiz hava alacakları bir mahal olarak teşekkül edilmiştir, bunlar tabiki olması gerekenlerdir. Üzüntümüz Harput’un tarihi, kültürel ve manevi dokusunun önüne geçmesidir.
Bilinen Tarihi M.Ö. 2000 li yılara dayanan Milattan önce 9. yıldan itibaren Anadolu da hüküm sürmüş Urartulara başkentlik yapmış, bir dönem Roma imparatorluğuna bağlanmış Sasaniler ve Bizanslılar arasında çekişmeye sebep olmuştur. 7. Ve 10. Yüz yıllar arasında Arapların elinde bulunan bu kadim şehir 10. Yüzyıllarda tekrar Bizanslıların eline geçmiş Selçukluların Anadoluyu fethinin on beş yıl sonrasında Harput Fatihi Çubuk Beyin idaresinde Çubukoğuları hüküm sürmeye başlamıştır, o güne kadar sadece bir kale olan Harput büyük bir yerleşim yeri haline gelmiştir.
Yaklaşık 150 yıl sonra Belek gazi önderliğinde bir Artuklu boyu buraya yerleşmiştir. Bu Türkmen boyu daha sonra Harput Artukluları diye anılmıştır.
İşte bizler bu tarihsel ve kültürel yapı ile kadim şehir diye andığımız Harput’un hakettiği Tarihsel değere ulaşamadığını düşünüyoruz.
Elbette turizm açısından çok şey yapılmıştır, aslına uygun olarak yapılan ama çoğunluğu aslına uygun olarak kullanılmayan bir sürü restorasyon çalışmalarını inkar etmek haksızlık olur, Bir Şefik Gül evi kültür turizmi açısından çok değerlidir ki sonradan yapılacak evler için bir öncülük üstlenmiştir, en son açılışını yaptığımız,Ulusal basınında yakından ilgilendiği Basın müzemize kadar güzel işlerde yapılmıştır, Umarım Uzun zamandan beri proje halindeki Saray yolu Hölbe deresi ( Ulukentten, (Pekinik) Oymaağaç)arası konak Restorasyonlarıda hayata geçirilir. Şimdiden emeği geçen, bu çalışmalara omuz veren herkese bir Harputlu olarak teşekkür ediyorum.
Kıymetli Prof. Dr. İsmail Aykaç başkanlığında yapılan kale içi restorasyon çalışmalarında bayağı bir yol alınmış, Urartular dönemine ait iki cami, bir mektep, yönetici evleri, iç kale evleri, dört gizli geçit, zindanlara inen merdivenler, demirci, seramik ve cam üretim atölyeleri, sarnıçlar, mabetler, sunaklar ortaya çıkarılmıştır. Değerli hocama çalışmalarının devamı yönünde teşekkür ediyor başarılarının devamını diliyorum.
1834 lü yıllarda o gün Mezire diye adlandırılan ovaya yerleşmeye başladıktan sonra 2670 Ev, 843 Dükkan, 10 Cami, 10 Medrese, 8 Kütüphane, 2 kilise, 12 han, 90 hamamdan müteşekkil olan Harput yavaş yavaş kaderine terkedilmeye başlanmıştır.
Günümüzde azda olsa bu yapılar yeniden canlanmaya başlamıştır bizlerde düşen tarihsel ve manevi içeriği, kültürel faaliyetleri, Kürsübaşı hizmetleri ile iç ve dış turizm açısından tarihi dokusu, müziği ile birlikte Gastronomiyide ön plana çıkararak hak ettiği değere kavuşturmak için Harput’a emek vermek ve öncelikle Harput’u anlamak ve anlatmaktır.
Selam ve saygılarımla…
VAHİT DABAK