Bu ve bunun gibi adına “Mesel” dediğimiz hikâyemsi konuların muhatabı yoktur. Bu gibi yazılar anonimdir. Şair Eşref’in değimi ile numarasız gözlük gibidir. İsteyen alır gözüne takar.
Kimilerine iyi gelir kimilerine iyi gelmez.
Bu günde konumuz “Üç Zarf”
Buyrun birlikte okuyalım…
***
“Çok meşhur bir hikâyedir.
Hükümdarlıkla idare edilen bir ülkede işler iyice bozulmaya başlamış, hırsızlık, yoksulluk ve yolsuzluk almış başını gidiyor…
Vatandaşın can ve mal güvenliği yok.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Padişah kendisine yüzlerce danışman buluyor bunlara ne yapacağını, ne yapması gerektiğini danışıyor her kafadan bir çözüm önerisi gelse de netice değişmiyor.
Derken benim gibi kafasında bir iki tahtası eksik birisi geliyor padişahın huzuruna…
“Padişahım ben senin derdine çare bulacağım” diyor.
Padişah merakla;
“De bakayım hele sen benim derdime nasıl çare bulacaksın?” diyor.
Adam hiç düşünmeden…
“Ben sana numaralanmış üç tane zarf vereceğim.
Başın sıkıştığında birinci zarfı,
Çok sıkıştığında ikinci zarfı,
Daha çok sıkıştığında üçüncü zarfı açacaksın” der ve gözden kaybolur.
***
Ülke her gün biraz daha geriye gitmekte ekonomi S.O.S vermekte, eğitim can çekişmekte, hukuk imdat diye feryat etmektedir.
Her gün üçer beşer şehit veriliyor, ekonomi dibe vuruyor.
Padişahın aklına tahtası eksik kişinin kendisine verdiği zarflar gelir ve bir numaralı zarfı açar.
***
Bir numaralı zarfta “Geçmişi kötüle” diye bir ifadeden başka bir şey yoktur. Padişah başlar geçmişi kötülemeye, kendisinden evvelki idarecileri kötülemeye…
“Onlar bu ülke için hiçbir şey yapmadılar, yol bile yapmadılar her şeyi biz yaptık” demeye başlar.
Fakat nafile kaos baş gösterir o ülkede.
Bakar ki ülke diken üstünde sudan sebeplerle cinayetler işleniyor. Hiç yoktan insanlar özelliklede kadınlarımız öldürülüyor, hayat pahalılığı çekilmez bir hal alıyor yurtlarda sabi sübyanlara tecavüzler çoğalıyor vatandaş burnundan soluyacak hale geliyor.
Bu kez ikinci zarfa başvurur.
***
İkinci zarfı açtığında da birinci zarftaki gibi iki cümlelik bir ifadeyle karşılaşıyor o zarfta çıkan kâğıtta “Çevreni suçla” sözleriyle karşılaşıyor.
Lahavle çeken padişah “Bunda da bir hayır vardır” diyerek başlıyor çevresini kötülemeye.
Bir bakıyor ki yol arkadaşları kendisiyle yollarını ayırmış, güvendiği dağlara kar yağıyor.
“Ne istediler de vermedik” diyerek kötülediklerinin kendisini kandırdığını, aldattığını söylüyor.
Netice aynı.
Aynı hamam, aynı tas, aynı yol, aynı yordam değişen bir şey olmuyor.
Bir zamanlar kardeşim dedikleri karşısına düşman olarak çıkıyor. “Yurtta barış cihanda barış” sözü
“Yurtta kaos cihanda kaos’a” dönüşüyor.
Ülkenin sınırları yolgeçen hanına dönüyor.
Derken padişahın aklına üç numaralı zarf geliyor ve açıyor üç numaralı zarfı onun içerisinde de iki cümlelik bir notla karşılaşıyor.
“Sende üç zarf hazırla” önerisi geliyor.
Şu anda ülkemizdeki atmosfere baktığımızda üç adet zarf hazırlığı içerisinde olan birçok kişiyi görmemiz mümkün. Onlarda kendilerinden sonra geleceklere bırakılması için numaralanmış üç zarf hazırlığı içerisindeler.
Ne diyebiliriz ki hayırlara vesile olur inşallah.
***
Yazımızın başında söyledik ya bu hikâye meşhur ve anonim bir hikâyedir. Muhatabı belli değildir. Bazı anonim hikâyelerin, romanların, şiirlerin
muhatabı olmasa da hayatımızda önemli yerleri vardır.
Bu günde yazımızı “Adı Neyse Siz Koyun” başlıklı bir şiirimizle bitirelim nesir türü yazılarla meramımızı anlatamıyoruz bakarsınız bir dörtlük şiirle derdimizi anlatabiliriz.
***
Fazileti hak getire, rezillik olmuş düstur,
Ar namusu soran yok, mefkûre olmuş kusur.
Kim kimi yakalarsa kör ebe gibi oyun,
Ben buna ahlak demem adı neyse siz koyun.
***
Ben bu dörtlüğümü yazdıktan sonra çok uzun zaman bu düzene bir ad bulamadım. Bu düzenin ADI NEYSE SİZ KOYUN” Olmaz mı sevgili okurlarım?
Kalın sağlıcakla…
*///*
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ