MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

SEKSEN BASAMAKLI MERDİVEN

10 Eylül 2023 tarihinde seksen yaşına bastım sevgili okurlarım.

Hiç sormayın seksen basamaklı bu merdivene nasıl çıktığımı inanın bende bilmiyorum.

Bazı dostlarım bana seksen seneyi özetler misin? diye sorular sordular.

Onlara BİR ÖMRÜN ANATOMİSİ başlığını taşıyan bir şiirimle cevap vermek istedim.

Bu şiirin her satırı hayatımın bir gerçeği ve yaşanmış bir olayıdır.

Buyurun birlikte okuyalım.

 

BİR ÖMRÜN ANATOMİSİ

 

Sene Bin Dokuz yüz Kırk üç, bir sonbahar gününde

Ne yazık ki bende doğmuşum, Gökçe köyünde. (*)

 

Değin kimim ben? Neyim? Dünyaya nasıl geldim?

Ne günah işledim ki, böylesine ezildim.

 

Ben ne gençlik gördüm ve nede bir tek gün güldüm,

Her umuda her eve, sürüldükçe sürüldüm.

 

Bir öksüz gibi ezildim, süründüm yeryüzünde,

Her günümde bin ahım, çıkarken gökyüzüne.

 

Gelen giden vurmuş, bacı kardeş vurmuştu,

İlkbaharın da gönlüm, bir mezarlık olmuştu.

 

Bazen güldüm yalandan, yine de çok gördüler,

Bir değirmen taşını, başımda döndürdüler.

 

Aman diye haykırdım duyulmadı ki sesim

Elimde kalan tek şey kırık dökük bir resim…

 

Dalan Yolçatı yolu, ömrümün azap yolu,

Bu yolda başıma, hem kar yağdı, hem dolu. (**)

 

Hep ezildim, üzüldüm, hep üşüdüm, hep dondum,

Ben ki bu yolda, kalıp kalıp buz oldum.

 

Yalınayak kaç kışı, kaç zemheri yaşadım,

Ömrümde bir baharı, yaşasaydım şaşardım.

 

Çapaladım gönlümü, evlek evlek gam ektim,

Bir ben bilirim bir Allah, kimse bilmez ne çektim.

 

Birer birer terk etti, gitti hep yarenlerim,

Neye uzattıysam hep, boşta kaldı ellerim.

 

Alın yazımla felek, her kumarı oynadı,

Sade bedenim değil, yüreğim de kanadı.

 

Darmadağın bir dünya, tarumar olmuş ömür,

Garip gönlümde benim, hem taş yandı, hem kömür.

 

Titreyen dudaklarım, el öpmekten kanadı,

Günde bin kez ölürken, gören beni sağ sandı.

 

Zaten ben her umudu, çizip karalamıştım,

Her derde durak olmuş, her acıyla yanmıştım.

 

Bir gün sevdim birini, ona meleğim dedim,

Ne yazık ki ben onda, nice darbeler yedim.

 

Unutayım mazimi, geçen geçmiştir dedim,

Sarıldım kadehlere, şansım onda denedim.

 

Alıp gittim başımı, gecenin karanlığına,

Bir daha erişmedim, günün aydınlığına.

 

Çökmüştü üzerime, kapkaranlık bir bulut,

Tükendi geleceğim, ne güven var ne umut.

 

Ben ne kışlar yaşadım, bu ömrümde ne kışlar,

Buzları çözülmeyen, baharı olmayan kışlar.

 

Her gece içtim düşman gibi, sabahlara dek,

Kalbimi bin bir yerden, parçaladım bilerek.

 

Çaldım kendi kapımı, yedi yabancı gibi,

Yatağım buz tutmuştu, bir buzul dağı gibi.

 

Dost dost diye bastım, niceleri bağrıma,

Çelme taktılar bana, bu gider ağırıma.

 

Seneler seneleri, kovalayıp ta durdu,

Ne o yar ahvalim, ne dostlar hatır sordu.

 

Derlerdi ki “Ananın bahtı evladın tahtı”

Doğru… Beni de yaktı anamın kara bahtı

 

Hak bana bir yar verdi, lakin bana yar değil,

Can diye cana sarsam, cana yakın can değil.

 

Oysa sevgiler vardı, ölesiye içimde,

Her sevgiye bir kabir, kazdılar yüreğimde.

 

Korkarım ki daha da, çekecek çok çilem var,

Elimde son tutanım, olur mu ki nazlı yar.

 

Boş ver yarınları yarınlarda umut yok

Herkes aldı yerini bu handa bana yer yok…

 

Keşke veda edecek, bir zamanım olsaydı,

Ben yerine anam, bir taşı doğursaydı.

 

Her mezarda dikilir, mutlaka köhne bir taş,

Böyle geldi, böyle gidecek, Mehmet Şükrü Baş.

 

Ekim 2010 tarihli Bizim Ece Dergisinde yayınlanmıştır.

(*) Gökçe (Lotoğlu) köyü Handendi nahiyesine bağlı merkeze 27 km uzaklıkta okulu, camisi, yolu, yordamı olmayan bir köy…

Dalan Uluova ile Yolçatı arasında kapısı penceresi olmayan dört duvardan ibaret bir tren durağı.

SEKSEN BASAMAKLI MERDİVEN

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin