“Neden hep eskileri özler olduk?”
Ne vardı eskilerde?
Ve neden günümüzle hiç barışamadık?
Birilerinin dediği gibi buzdolabı bile yoktu o dönemlerde.
Üstümüzde yok, başımızda yoktu.
Sofralarımızda şimdiki gibi üç beş çeşit yemekte yoktu.
Sabah mercimek çorbası, akşam bulgur pilavı bundan başka bir menümüzde yoktu.
Her kapının önünde böylesine lüks arabalarımızda yoktu.
Fayton vardı, at arabası vardı, kamyonlar vardı.
Bendeniz “Ellilerde Bizim Köy” başlıklı bir şiirimde bakınız o günleri nasıl anlatıyorum.
Sene Ellilerdi, aylardan Ocak,
Köyümüz serindi, gönüller sıcak.
Her akşam gürlerdi, bizlerle ocak,
Ocak başı muhabbetler, güzeldi.
***
Hayber Kalesini, oku derlerdi,
Hepsi birden susup, beni dinlerdi.
Yaşlanmış bir çınar, gibi o dedem,
Sanki kuşanıp ta, cenge giderdi.
***
Bildiğimiz yemek, pilavla çorba,
Ne de hoş olurdu, kuru soğanla.
Artarsa verirdik, kuşlara kurda,
Bizim köyde paylaşımlar güzeldi.
***
Sözü dinlenirdi, bir yaş büyüğün,
Nerde öyle yemek, günde üç övün.
Bir ceketle yapılırdı kaç düğün
Bizim köyün düğünleri güzeldi.
***
Yeniler bilmez ama ben gayet iyi hatırlarım köy gençlerinin aynı ceketle düğün yaptıklarını.
Eskilerde yokluklar vardı ama yarınlarımızı da umutlarımız vardı.
Şimdi her şeyimiz var ama yarınlara olan umudumuz ve yarınlardan beklentimiz yok.
Yılgın ve bezgin bir nesil olduk.
***
Her yerde devasa şehir hastaneleri, özel hastaneler var ama dertlere konulacak sağlıklı bir teşhis yok.
Mantar gibi üniversiteler açıldı ama bilimden, eğitimden eser yok.
Her mahallede bir imam hatip lisesi açıldı ama sözüne güvenilir cumhuriyetimizin özellik ve güzelliklerini ifade eden din adamları yok.
İnsanlarda söz yok, güven yok, sadakat yok. Eskiden sözler senetti şimdilerde senedin de hükmü yok.
***
Yüce dinimiz bile zaafa uğradı.
Namaz kılan çok ama sözüne güvenilir emanet ehli Müslümanlar yok.
Siyaset Müslümanlığı var,
Ticaret Müslümanlığı var
Din istismarcılığı var ama “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”
türündeki bir Müslüman yok.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Ömer Hayyam’ın dediği gibi “Bir elde kadeh, bir elde kuran”
***
İnsanlarımız bile değişti.
Kimsenin yaşam tarzına karışmak istemiyorum ama Kulakları küpeli, boyunları döğmeli kadın mı erkek mi veya erkek mi kadın mı olduğu belli olmayan türler türedi.
Eski nine ve dedelerimizden hiçbir eser kalmadı.
Nine ve dedelerimizin gönüllerinde fışkıran vatan sevgisi, insan sevgisi, bayrak sevgisi de kalmadı.
İstiklal marşı okunurken kıçını kıpırdatmayan ruhsuz insanlar türedi.
Atatürk’e kâfir diyen kâfirler türedi.
***
İşte bunun için biz eskileri özlüyoruz.
Yoksa eskinin yokluk ve sefaletini mi özleyeceğiz? Çarklarda yıkandığımız günleri mi özleyeceğiz?
Kömür yaktığımız günlerde bacası tüten odamızı genzimizi yakar kömür kokusunu mu özleyeceğiz?
Elbette ki medeniyetin getirdiği her şey çok daha güzel ama bu güzel dünyayı öylesine kirlettiler ki nereye baksanız ahlaksızlık, hırsızlık, yolsuzluktan başka bir şey göremiyorsunuz.
Bugün hemen hemen her evde bulunan bilgisayarlar, akıllı cep telefonları sıfır kilometreli arabalar, devasa binalar kolayca yapılan ulaşımlar. Kürkler, mantolar pahalı pahalı kabanlar, sıcacık botlar varsa da Bizim giyindiğimiz Ankara lastikli günlerimiz işte bu yüzden daha güzeldi.
Ama keşke günümüzdeki ahlaksızılar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, yalanlar, iftiralar da olmasaydı da bu zamanlar da güzel olsaydı.
Siyasette ahlak, ticarette ahlak olsaydı da bu kadar ahlaksızlıklar olmasaydı.
Özlemezdik o zaman eski günleri.
Mehmet Şükrü Baş 25 Ocak 2023 Elâzığ
Harput Gazetesi