Bendeniz seksen yaşına merdiven dayadım sevgili okurlarım.
Seksen senelik ömür güzergâhımda hiçbir zaman ve hiçbir zeminde bu kadar bezgin, bu kadar yılgın ve bu kadar umutsuz olmamıştım.
Yoksulluk görmüş, sefalet görmüş, hastalık görmüş ancak hiçbir zaman bu kadar yorgunluk hissetmemiştim.
Taş taşımış gibiyim, üzerimde tonlarca yük var.
Rüyalarımda kâbuslar görüyor, ülkemin geleceğinden, torunlarımın yarından korkuyorum.
Ne modern çağın müthiş buluşları, ne akıl almaz yenilikler, icatlar beni mutlu etmiyor.
Çünkü dünya aya giderken bizler hala safsataların, hurafelerin peşinden koşuyoruz.
Hâla dini duyguları kendimize alet ediyor dini söylemlerle kendimize bir yerler arıyoruz.
Bilim ve ilime giden bütün yolları gavur icadı diye tıkıyor evden dışarı çıkarken hangi ayakla çıkmamız gerektiğini, paltomuzu giyinirken hangi koldan giyineceğimizi tartışıyoruz.
Bu gün dünyada ilk dört yüz üniversitesinde yer alamadığımızın nedenlerini asla ve asla tartışmıyoruz.
Allah’ın kılıcı dediğimiz Hz. Ali efendimiz bakınız bu konuda ne diyor?
Diyor ki!..
“İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. ”
İşte biz bu gün bu halimizle bu karanlık yolda gelişmiş milletlerle mücadele etmeye kalkıyoruz.
***
Bu yazıyı kaleme aldığım gün ülke genelinde üniversite sınavları yapılıyordu. Benim iki torunumla birlikte milyonlarca gencimiz üniversite sınavlarına giriyorlardı.
Vallahi de billahi de hepsi umutsuz.
Hiç birisinin yarınlarından beklediği bir şey yok.
Çocukları sınav salonunda ebeveynleri okul önlerinde bekliyor, dualar ediyor temennilerde bulunuyorlar.
Onlarda biliyorlar ki her işimiz duaya kaldı.
Çünkü öğrencilerimiz liselerde eşit şartlarda okumuyorlar.
Kimseler kusura bakmasın ama devlet okullarında eğitim ve öğretim gereği gibi yapılmıyor.
Üniversite sınavlarında dünyanın parasını ödeyerek özel okullarda kolejlerde okuyan öğrencilere de ayrı sorular soruluyor ülkenin ücra bir beldesinde mezun olan bir öğrenciye de aynı sorular soruluyor.
Eğitim devlet eliyle sağlıklı ve ciddiyetle yapılmadığı sürece bu sınavlar böyle yapılmış böylede yapılacaktır.
Bir veliyle konuşuyorum: Bana “Vallahi umudumuz yok. Üniversiteyi kazansa da mezun olsa da iş arayanlar kervanına katılacak ancak bir iş bulamayacaktır. Bizimkisi bir umut” diyordu.
Haksız mıydı?
Elbette ki haklıydı. Üretmeden tüketen bir toplum olduk.
Ha bire ilim adamı değil de din adamı yetiştirmeye çalışıyoruz.
Ben eğitimci değilim ama bu ülkede yaşamış üç çocuğunu üniversitelerde mezun etmiş bir baba olarak bu yıl on bir ilimizde meydana gelen elli binden fazla insanımızın ölümüne yüzbinlerce evin yakılmasına sebep olan deprem bölgesindeki çadırlarda kalan yavrularımıza adına ister felaket puanı değin ister deprem puanı değin birkaç puan verilmesi hakkaniyet ölücülerinde yapılması gereken bir tasarruf olacaktı.
Ama olmadı.
İstanbul’da Sarıyer’de Moda’da, Bebek’te bir lisede mezun olan bir öğrencimizde Kahraman Maraş’ta ailesini kaybetmiş evi yıkılmış bir öğrenciyi de aynı kefeye koydular.
Ondan sonrada bazı konularda olduğu gibi eğitimde de eşitlikten bahsediyorlar.
***
Eğitimde eşitlik olmadığı sürece bu ülkede aşağıda okuyacağınız fıkra gibi hadiselere rastlamamız kaçınılmazdır.
İzlediniz mi bilmiyorum ama ben bir TV kanalında bir yarışma programında izledim.
Şöyle bir soru sorulmuştu;
“Karacaoğlan der ki” ile başlayan bir şiir aşağıdaki şairlerden hangisine aittir.
a) Köroğlu,
b) Âşık Veysel,
c) Karacaoğlan
d) Cahit Sıtkı Tarancı
İşte bu soruda joker hakkını kullanan üniversiteli gençler yetiştirmeye devam edeceğiz.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Hz. Ali’nin o sözünü unutmamamız lazım.
“İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. “
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ