MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

AA… KRAL!

Bir aylık uzun bir süreden sonra yeniden merhaba sevgili okurlarım. Benim için bir ay sizlerden ayrı kalmak zordu ama başta rahatsızlıklarım olmak üzere bazı sorunlarım vardı.

Bu günlerde Körfez ülkeleriyle yatıp körfez ülkeleriyle kalkıyoruz.

Arap seviciliğimiz hat safhada.

Bende sevgimizi biraz daha perçinleştirmek için 2006 tarihinde Elazığ Nurhak ve Malatya Hâkimiyet Gazetelerinde yazdığım AA KRAL başlıklı yazımın noktasına virgülüne karışmadan sizlere sunmak istiyorum.

İşte o yazı;

Allah bağışlasın, bu zamanın çocukları cin gibi maşallah.

08 Ağustos günü, bir yandan televizyon seyredip bir yandan da günlük gazeteleri okuyordum ki; birden torunumun; “Dede, dede” diye bana seslendiğini duydum. Ne var yavrum, dememe kalmadı ki; torunum beni meraktan kurtardı. “Dede, bak kral!” deyip ekrandaki Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz’i gösterdi. Çocuk bu işte, ne bilsin kral nedir kraliyet nedir? CD’lerinden Aslan Kralı izleye izleye, bu Suudi Kralını da Aslan Krala benzetmiş olacak ki heyecanlıydı.

Çocuk CD’lerindeki Aslan Kral; ormandaki aslanlara krallık yapıyor, onları her türlü tehlikeden koruyordu. Temin ettiği avları, tabasıyla eşit bir şekilde bölüştürüp onların iaşesini temin ediyordu ve ormandaki aslanlar için bir liderdi. Onların her hareketinden, geleceklerinden nesillerinin korunmasından biz zati sorumluydu. Bu yüzdendir ki torunum sık sık “Dede bana Aslan Kral CD’sini aç da seyredeyim” diyordu. Ben de Aslan Kralı buradan tanır olmuştum.

Ama ekranda görülen Kral farklıydı. Farklı olması da gerekiyordu. Çünkü o, İslamiyet’in beşiği olan koca bir Suudi Arabistan Kralı idi.

O kral ki; Cenabı Allah’ın ne için lütfettiğini bilmiyorum ama o ülkeye mahsus, bol bol lütufta bulunduğu bir petrol deryasının üzerinde oturuyordu. O, her yıl İslam Ülkelerinden Hac Farizası için milyonların Arabistan’a gelmesiyle; büyük oranda bir turizm gelirinin üzerinde saltanat sürüyordu. Kısaca o dünyanın sayılı zenginlerinden birisiydi. Kişisel serveti, normal bir ülkenin bütçesi kadardı. Yani devlet içinde devletti.

Bu yüzden olacak ki!

Üç yüz kişilik Suudi heyeti, Türkiye’ye yedi uçakla geldi. Kralların hikmetinden sual olunur mu? Yedi Uçakla da seyahat eder, on yedi uçakla da… Kim, ne karışır? Yedi uçak gibi, azıcık bir uçak filosuyla seyahatinin tek nedeni; haremlerini getirmediğindendir yoksa hatunlarını da getirselerdi, en az on yedi uçaklık kocaman bir filo gerekirdi.

Kırk yıl sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Suudi kral olan Abdullah, milyarlarca dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanlarından. Batıyla yakın ilişkileriyle tanınan Kral, Bush’un Teksas’taki çiftliğinde ağırladığı nadir liderlerdendi.

BİR GECESİ ALTMIŞ BİN DOLAR

Kral Abdullah bin Abdülaziz’i ağırlayacak olan Swissotel’ de, ziyaret için tüm hazırlıklar tamamlandı. 150 odalı otelin 115 odası, Kral ve yakın çevresinin konaklaması için ayrıldı. Bu odalar için kraliyet, bir gece için 60 bin dolar ödeyecek. Kralın kalacağı 350 metrekare kullanım alanına sahip dairede; 4 oda, bir büyük yatak odası bulunuyor. Odalardaki bütün resimler kaldırılıp yerine Kralın portreleri konuldu. Çünkü bu kral kendisinden başka kral tanımıyordu, en büyük kral oydu.

Kral dairesindeki 50 metrekarelik tuvalete, kralın şey ederken rahat edebilmesi, daha sağlıklı düşünebilmesi, dünyada olup bitenleri daha iyi algılayabilmesi, dünyaya sesini daha iyi duyurabilmesi için en büyük ekran LCD televizyon konuldu. Oteldeki tek Arapça televizyon kanalı krala yeterli gelmediği için çatıya, 50 Arap kanalını gören portatif uydu alıcısı takıldı.

Bu coğrafyada 50 tane Arap kanalı vardı ama 50 tane ayaklarının üzerinde duran Arap yoktu.

Tatlı yenilip tatlı konuşulması için de, 600 kg baklava siparişi verildi.

Ne de olsa o bir İslam ülkesinin kralıydı. Her ne kadar Peygamber Efendimiz “Komşusu aç iken tok yatan, bizden değildir” demiş ise de bu deyim onlar için, bu baklavalar için söylenmemiştir. Zaten o mübarek Nebi “Ben Arabım ama Arap benden değildir” dememiş miydi?

08 Ağustos günü, İsrail bombardımanı sonucu ölen; cesetleri kömürleştiğinden cinsiyeti tespit edilemeyen, küçük çocukların sorumlusu elbette ki o kral değildi. Lübnan’daki saldırıda 37 çocuğun sıralanmış cesetlerinden de o sorumlu değildi. İslam âleminin başını kuma gömüp yedi milyon İsrail’e kölelik yapmasında da o sorumlu değildi. İslam birliğinin kalıcı ve gerekli bir şekilde kurularak, söz sahibi olamayışından da o sorumlu değildi.

O hep masumdu.

O bir kraldı, kraldan hesap sorulur mu? Elbette ki hayır. Kral her yerde kraldır. Benim torunumun CD’sindeki aslan da kral, Suudi Kralı da bir kraldır. Biri ormanların kralı, diğeri Suudilerin kralıydı.

Bu kral ülkemizde kaldığı sürece, Atatürk’ün kabrini ziyaret etmeyecekmiş. Doğaldır, çünkü onların dünya görüşünde Atatürk gibi bir lideri tanıma şansları olmamıştır. O topraktan, bol bol petrol çıkar,  Kral çıkar, şeyh çıkar, emir çıkar ama asla bir Atatürk çıkmaz, hiçbir zaman çıkamaz da.

AA… KRAL!

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin