Türkiye’de köy ve köylülük neredeyse kalmadı. Köy ve köylü yok ama asgari ücret alan muhtarların sayısı elli bin. Türkiye’de köylü nüfus yüzde yedi diyor resmi makamlar. Yani toplamda altı milyon köylerde yaşayan insan var. Kırk altı bin köyümüz var.
Son 70 yılda ülke tarımında makineleşme bir hayli yol aldık ama tarımdaki maliyet yüksekliğinden dolayı köyler eski varlığını kaybetti.
Köy kavramının yerine şimdilerde “kırsal”, köylü yerine de “kırsalda yaşayan nüfus” kavramı kullanılıyor.
Köy kaybolunca “ağa” kavramı da kayboldu. Şimdi onun yerini “şehir ağaları” aldı. Sendikalar, STK’lar ve benzerleri. Önceleri köylerde “devletin elleri” ağalar, şeyhler, devlet memuru olan imam ve öğretmenler ile muhtarlardı. Şimdi bu görevi şehirlerde sendikalar, STK’lar, şehirli şeyhler ve muhtarlar görüyor.
Siyasiler açısından, saylan bu unvanları taşıyan kişi ve kuruluşlar birer çekim merkezi olma pozisyonundalar. Siyasetle ilgilenenlerin en sık uğrak yerleri sendikalar, STK’lar, muhtarlar ve biraz da “şehir şeyhleri”.
Şehir şeyhleri eski kırsaldaki şeyh tiplemesinden biraz farklı. Şimdilerde zikir geleneğinden ziyade, birer “gönül kulübü” diyebileceğimiz tarzda hayat süren birer “kentsoylular cemaati” var ortada.
Bu yapının şeyhleri öncelikle kendi aile fertlerinden birini veya şeyhleşme ihtimali olmayan, biraz da “zengin kardeşlerden” (müritlerden) birini milletvekili veya belediye başkan adayı olarak gösteriyorlar. Elbette şeyhin diğer müritlerinin bu adayı desteklemeleri de hem dini hem de milli bir görevdir. Böyle olunca da şeyhin yakın olduğu (yakınını aday gösterdiği) parti artık “muhafazakar” bir oy potansiyeline sahip oluyor. Ancak bir şeyhin yakın olduğu bir parti veya adaya, o şeyhin desteklediğine, diğer şeyh(ler) destek vermez(ler). Bu nedenlede bu senaryo her zaman işlemeyebilir.
Son beş yılda şartlar değişti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, hem cumhurbaşkanlığı seçiminde, hem de milletvekili seçiminde sendikalar da, STK’lar da, şeyhler ve muhtarlar da açıkça parti veya ittifak ismi vererek desteklerini açıkça beyan ediyorlar. Bu konu biraz da 50+1 dayatmasının sonucudur diyebiliriz.
Burada seçmenleri biraz kategorize edersek; STK’lar kısmen eğitimli grubu oluştururken, sendikalar, partilerin kendi yöneticilerine yeni temsil hakkı vereceği ödüne göre pozisyon alan grubu oluştururlar. Şeyhin etrafındaki grup ise istisnaları olmakla birlikte genelde; sosyal tabanını daha çok köyden kente göçmüş en fazla ikinci kuşak sayılabilecek insanlardan oluşan, aşiret bağları kopmuş, soy sop aile bağları gevşemiş, köyden kente göç etmiş yeni kentlilerden oluşuyor.
Üç grubun da tercihlerinde belirleyen unsur genel sosyoloji değil, sayılan oluşumların başında bulunan kişi(ler) ile bu kişilerin birtakım odak ve partilerle olan ilişkileri belirlemektedir diyor siyaset uzmanları. Neticede genellikle seçimlerde bu gruplar kendi aralarında ortak hareket sergileyip oylarını tulum halde bir tarafa verebiliyorlar.
2023 yılının 14 Mayıs günü yapılacak olan seçimde tıpkı bu gruplar gibi partiler de kendi aralarında “ittifak” yaparak seçime gidiyorlar. İttifak konusu ile ilgili “en olgun ittifak” anlamında ortak liste denemesi 1991 yılında yapılan genel seçimde oldu.. Necmettin Erbakan’ın lideri olduğu Refah Partisi (RP) ile Alparslan Türkeş başkanlığındaki Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Aykut Edibali’nin Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) arasında uzun görüşmeler sonunda, seçime RP listesinden ortak olarak katılma kararı aldılar. MÇP ve IDP’li isimler RP listesinde yer aldı. YSK’ya hazırlanan ortak liste verildi. Birlikten kuvvet doğdu. Yüzde 10 barajı yüzünden 1980 sonrasında yapılan seçimlerde milletvekili çıkaramamış üç partinin ortak listesi, %16.87 oyla, tam 62 milletvekilini Meclis’e sokabildi. Seçim sonrasında da her milletvekili kendi partilerine geçti. Plan; aklın tesadüflere karşı koymasıdır demişler.
Tarım toplumundan sanayi toplumuna evrilen ülkemizde, eğitim sistemimiz itiraf ve itirazı olan insan tipini oluşturamayınca, sayılan yapıların etkinliğinin artması kaçınılmaz olmaktadır.
Son elli yılda; düşünceden, eleştiriden ve istişareden uzaklaşmış, şûra meclisleri ve müzakereye dayanan ilişkiler, insana ve çevreye karşı duyarlı ve özenli, hakka ve adalete dayanan bir toplum ve siyaset anlayışı yerine lider merkezli bir siyaset kültürü oluşturulmuştur.