“Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük tehdit nedir” diye fasıl açmış bir gazeteci.
Önce bir kronoloji çıkaralım:
Cumhuriyet’in 25’inci yılında (1948 yılına kadar) kızıl komünistler ve irtica.
30’uncu yılında (1950) en önemli tehlike CHP.
37’inci (1960)yılında en büyük tehlike Demokrat Parti (DP).
50’inci yılında (1973 yılı ve 1971 yılındaki 12 Mart muhtırasına göre) “anarşistler, komünistler”,
70’inci (1993) yılından itibaren bölücüler,
75’inci (1998) yılındaki 28 Şubat postmodern darbecilerine göre yeniden irtica,
88’inci (2011) yılında Ergenekon,
93’üncü (2016) yılında FETÖ,
95’inci (2018) yılında PKK-PYD,
100’üncü (2023) yılında yapılan anketlere göre düzensiz göç oldu.
AK Partililere göre tehdit sırasının ilk sıralarında; PKK, dış güçler ve düzensiz göç.
CHP, HDP ve TİPlere göre ise düzensiz göç ve dış güçler.
İYİ Parti ve Zafer Partililer için açık ara en büyük tehdit düzensiz göç,
MHP’liler için sayılan bu tehditlerin dördü de birbirine yakın oranlarda en büyük tehdit.
Peki, ülkemizdeki dine ve dindara karşı olan sesi gür cesameti küçük gruba sorsanız “Türkiye için en büyük tehdit nedir” diye.
İnanç kalibresi düşük bu kitleye göre; terörden bile daha tehlikeli bulunan din olgusudur.
Batı’daki İslamofobik hareketlerin yerli versiyonu olan bu din karşıtları, devletle milletin, devletle İslam’ın her zaman çatışmasını isterler.
Dine karşı olan bu kitleye göre “İslami düşünce çizgisinde yer alan, kitaplar yazan, İslam üzerine, toplum, ekonomi ve siyaset bilgisi üreten ve konuşan ne kadar aydın, sosyolog, iktisatçı, edebiyatçı ve siyasetçi” varsa, tamamı tehlikelidirler ve susturulmalıdırlar.
İslami çizgide olan insanların fikir ve düşüncelerini şekillendiren “temel kaynakları” toplumun her kesimince bilinmesine karşın, dine karşı olan bu kitlenin inkârdan başka kaynakları da yoktur.
Kitap yakmak tarihte barbarların, faşistlerin ve keskin fanatiklerin yaptığı bir eylemdir. Şimdi yeniden yükseliyor bu hastalık. Hem de dünyanın en gelişmiş medeniyetine ve demokrasisine sahip olduğunu iddia eden Batı toplumlarında.
İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’e yönelik provokasyonlara bir yenisi daha eklendi. İsveç Parlamentosu önüne geniş polis koruması altında gelen Irak asıllı Salwan Momika, çevredekilerin tepkisine rağmen Kur’an-ı Kerim’in üzerine bastı, İslam’a hakaret içeren sözler sarf ederek, Kur’an-ı Kerim’i ateşe verdi.
Göstericilerden birinin Momika’yı engellemeye çalışmasına Danimarka polisi sert tepki gösterdi ve üzerine kapaklanıp göstericiyi gözaltına alarak karakola götürdü.
Provokasyon sonrası olay yerinden zırhlı polis aracıyla ayrılan Momika’ya, 10’u zırhlı olmak üzere 20 polis aracı ve yaklaşık 150 polis eşlik etti.
Kur’an’ı yakma eylemleri evrensellik açısından çok önemli. Çünkü büyük toplumsal kesimler tarafından en kutsal sayılan, asırlarca insanlığa bilim ve düşünce konusunda hizmet etmiş bir dinin ve medeniyetin en temel değerlerini kapsayan metin yakılıyor. Dolayısıyla bu salt bir metin yakma davranışı değildir. On beş asrın bütün müktesebatını yeryüzünde milyarlarca insanın en kutsal ilkelerine karşı bir yakma davranışıdır.
Dünyaya ve insanlığa olumlu katkılar veren İbn Haldun, İbn Tufeyl, İbn Rüşt, İbn Sina, Mevlana, Sühreverdi, Molla Sadra gibi evrensel dehaların, şahsiyetlerin inanç ve ilham metnini yakıyorlar.
Dine karşı olan ülkemizdeki din karşıtı bu güruha şimdi yeniden soralım; “Bu bir vahşet ve sapıklık mıdır, değil midir?” Barbarlığın en önemli nişanesi olan kitap yakma eylemine rağmen alacağınız cevabın ardından, dine karşı olan bu güruhun ne menem şey olduğunu tekrar topluma anlatın.
“Cahil bilgisi olmayan değil, hakikatin bilgisine direnendir.” nevzatulger@gmail.com