Siyaset iddialı bir iştir. Yalnız zeki olmak yetmez, para ve esneklik de ister. Cesaret oldukça önemlidir. Aslında insanların cesaretini azaltan olgu; hayatı gereğinden fazla sevmek ve ölümden ileri derecede korkmaktır.
Siyasi partilerin mücadelesi sandalye kavgası mıdır, ideoloji mücadelesi midir? Buna seçmenler partilerin liderlerine, mebus adaylarına ve yönetim kadrolarına bakarak karar vermelidirler.
Hala Sabahattin Ali, İsmail Hakkı Tonguç, Tevfik Fikret, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Behçet Kemal Çağlar gibi isimlerden bahsedenler acaba edebi bir düşünce ile mi bu isimleri topluma sunuyorlar, yoksa ideolojik maksatlı mı?
Mehmet Akif’i, Necmeddin Erbakan’ı, Turgut Özal’ı kimler gündeme taşıyor?
İsimler insanların ruh dünyalarını ve açığa vuramadıkları esas niyetlerini ortaya çıkarır.
Konuyu yaşanmış bir örnekle renklendirelim biraz:
“Yıl 1935. Olay Isparta’nın Atabek ilçesinin bir köyünde yaşanmış. O yıllarda yayımlanan bir genelgeye göre Bediüzzaman (Saidi Nursi)’ın eserleri toplatılıyor ve kimde bulunursa mahkemeye sevk ediliyor. İşte o dönemde bu köye jandarma baskın düzenliyor. Orada bir evde üstadın Ramazan münasebetiyle yayımlanan bir risalesinin üzerinde “Ramazan’a aittir.” ibaresini görünce, bu Ramazan kimdir diye başlıyorlar aramaya. Nihayet köyde okuma-yazma bilmeyen Ramazan isminde birini buluyorlar. Adamcağızı yakalayarak paldır-küldür Isparta hapishanesine götürüyorlar. İki ay orada yattıktan sonra Ağır ceza Mahkemesi huzuruna çıkarılıp sorgusu yapılınca mesele anlaşılıyor. Hâkim heyeti gülmekten kendilerini alamıyorlar.” (Eşref Edip, Kara Kitap, Derin tarih Kültür Yay. 2016)
Kimler hangi isimlerle siyasi söylemlerini renklendirmeye çalışıyorlar, işin doğrusu dikkate değer. Kim kimden şiirler okuyor, kim kimden örneklendirmeler yapıyor dikkat etmek gerekir. Anılan isimler seçmen için yoldaki işaretler gibidir.
Evet, gelelim seçimlere…
14 Mayıs 2023 günü yine seçim var. Hem cumhurbaşkanı hem de 600 mebusun milletvekili seçilmesi var.
Sözde %7 barajına rağmen bu seçim, muhtemelen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en çok partinin mecliste olacağı bir seçim olacak.
Üstelik siyasi istikrar uğruna korunan baraj sistemi, bir yandan küçük partileri iri partilere muhtaç ederken, diğer yandan büyük partilerin ipini de küçük partilerin eline vermiş durumda.
Kimseyi memnun etmeyen bu sistem böylece siyasi söylemimizde yer alan “Oy namustur, asla satılmaz” repliğini de anlamsız kılmış olmaktadır.
Şimdilerde çok az kişinin bizzat yaşadığı, diğer vatandaşlarımızın da okuyarak öğrendiği ve adına ne dense yeridir anlamında Türkiye’nin ilk çok partili genel seçimi 1946 yılında, “açık oy-gizli tasnif” esasına göre yapıldı. Seçim sonu tutanaklarının tanzimi adli birimler yerine jandarmanın nezaretinde yapılınca sonuç iktidarın isteğine göre oluştu; o tarihteki meclis toplam mebus sayısı olan 465 milletvekilinin 397’sini CHP, 61’ini DP, 7’sini ise bağımsızlar kazandı.
Sonra 1950 yılında “gizli oy-açık tasnif” sistemiyle seçimler yapıldı. Sonuç; DP 416 milletvekili (% 53,5), CHP 69 milletvekili (%39,9).
Kendini devletin partisi gören bir partinin teklifi ve iktidar partisinin onayı ile 2017 yılında rejimin değişmesi, o günden beri gündemi işgal etti. 2017 yılında yapılan referandumla; evet % 48,6 hayır oyuna karşılık % 51,4 oranındaki oylarla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” kabul edildi.
Henüz teorisi bile yazılamamış bu sistemi maalesef yaşayarak öğrendik.
2018 genel seçimlerine geldiğimizde “ittifak” ile tanıştık. “Hani, koalisyonlardan çok çekmiştik!” denildiğinde “Bre cahiller, ittifaklar seçimden önce, koalisyonlar seçimden sonra kurulur!” diye küçümsemeli bir de karşılık verildi.
Bu seçimde iki ittifak bekleniyordu, daha doğrusu öyle projelendirilmişti ama beş ittifak çıktı ortaya.
Tabi hedef nasıl olursa olsun kazanmak olunca da adaylar görüşlerine göre değil, kazanıp rahat edeceği partilere gittiler ve bir kısmı da amacına ulaşacak gibi görünüyor. Buna rağmen adayların kullanacakları isimlere dikkat etmekte fayda var zannederim.
Siyasi partilerimizdeki adaylardan en çok dikkat çekenlerini haftaya yazacağım inşallah.
NEVZAT ÜLGER