NEVZAT ÜLGER

EKONOMİZM YAPMADAN EKONOMİ KONUŞMAK

Türkiye’de 28 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanı seçiminden sonra kurulan hükümetten toplumun büyük kesimi oldukça umutlu.
Türkiye’nin son on yılındaki sorunu; toplam talebin toplam arzı aşmasıdır. Hem yurt içindeki doğurganlıktan, hem dışarıdan göçle gelen nüfustan dolayı artan talebe üretimimiz cevap veremiyor. Bu da beraberinde pahalılık ve enflasyonu getiriyor.
Bugünkü enflasyon sorunu esas itibariyle bir üretim-tüketim sorunu değil midir?
2013 yılından sonra istihdam daha çok servis sektörüne yöneldi. İnşaat sektörü işsizliği azalttı ama bu işi biraz abartmadan yapmak gerekiyor zannederim.
Yeşil alanlar inşaat sektörüne yenildi. Demek ki şehir konforunu köylere de götürmenin yollarını bulmak gerekiyor. MÜSİAD Genel Başkanı bu konu için “Kır kent” adını verdiği “Kırsal Dönüşüm ve Hayvancılıkta Kalkınma” projelerinin hazır olduğunu söylüyor.
Pek tabi, talebi kısamayız, çünkü talep kısılırsa büyüme durur ve sosyal patlamaya doğru gidebilir.
Büyümenin ana motoru iç ve dış taleptir. İhracata dayalı kalkınma formülü çok önemlidir. Yalnız iç talebin sorun çıkardığını artık biliyoruz, onun için dış talep şarttır.
Aslında her hükümet değişikliği sonucunda kurulan yeni hükümetlerde doğru hedef ve doğru metotlar seçiliyor ama sonra yolda konu dışına çıkılıyor. Mesela enflasyonu düşürmek üzere yola çıkan hükümetler yolda “bize büyüme lazım, nasıl olsa enflasyonla yaşarız” gibi yanlış bir düşünceye düşüyor. Yaşanan birçok problemin esas besleyicisinin enflasyon olduğu biliniyor.
Enflasyondan beslenen önemli paralı grupların varlığı biliniyor ama resmin büyük tarafı feryat ediyor. Enflasyonu düşürmek için biraz acele etmek gerekir. Meşhur bir söz var ya; “Kanala su gelinceye kadar, kurbağanın gözü patlar.”
Yapısal gibi görülen birçok olumsuzluğun arkasında enflasyonun olduğu çok açık. Doğru seçeneğe oynamak şart; teşvikle yaşatmak veya üretimi artırmak. Birincisi ikinciyi doğurur gibi gözüküyor ama 60 yıllık tecrübemiz öyle demiyor.
1980’li yıllarda “Serbest Bölge, OSB ve Sanayi siteleri”, 2002 sonrasında “Özel Endüstri Bölgeleri ve Teknoloji geliştirme Merkezleri” gibi oldukça iddialı ve önemli projelere rağmen “Orta Gelir Tuzağı”nı aşamadık. Çünkü enflasyonu hafife aldık.
Demek ki çok ayaklı bir strateji gerekiyor. Üretkenliği artıracak yapısal bir değişiklik olmazsa, yalnız teşviklerin bu konuyu halletmesi oldukça zor gözüküyor.
Teşvikler yabancılardan daha çok yerli yatırımcıyı hedef kitle olarak seçiyor ama KOBİ’lerimiz maalesef küreselleşemediler.Halbuki uluslararası şirketlerle ortaklık yoluyla teknoloji transfer etmek oldukça akıllı bir yol değil mi?
Türkiye’deki iş insanları ve yatırımcının ortak söylemi şu; “Devlet yolumuzu kapatmasın yeter.” Hafta sonunda görüştüğümüz sanayicilerimizden iki kişi, başladıkları yatırımlarına devlet kurumlarının yaklaşım tarzlarından dolayı yatırımı durdurmayı düşündüklerini söylediler. Devlet kurumlarına müdür tayin ederken, atanacak olanlarda liyakatin şart olduğunu görebiliyoruz. (İsimlendirmek bile mümkündür.) Bir yatırımcı 2-3 yılını bir yatırım için izin almakla geçirmemelidir.
Medeni olmanın bir ölçütü, insanların aralarındaki ortak paydalar alabildiğine az olmasına rağmen; ortak hareket edebilme kabiliyetleridir. İlkel olmanın bir ölçütü de, insanların aralarındaki ortak paydalar, alabildiğine fazla olmasına rağmen; ayrı ayrı hareket etmeleridir.
Şimdi Türkiye’nin önünde önemli meseleler var:
Sanayileşme ve adil gelir dağılımı,
Disiplinli olmakla baskıcı olmanın ayırt edilmesi,
Siyasetin artık bir zenginlik aracı olmanın dışına çıkarılması, (Çünkü Türkiye’de insanlar artık yatırım yapmayı ve yatırıma sermaye koymayı çok iyi becerecek bir noktaya gelmiştir.)
Yerli ve milli kalarak, defans yapan değil, değişen bir toplum olması,
Sağ laikliğin ürettiği ılımlı İslam, yumuşak laiklik anlayışı,
Sol laikliğin ürettiği Ortodoks laiklik anlayışı,
Bütün kesimlerin müptela olduğu dünyevileşme adına “köşeyi dönme” hastalığı sayılabilir.
Ekonomizm yapmadan ekonomiyi anlamak gerekir. Herkes ekonomiyi konuşuyor ama dünyada 900 milyon insanın açlığından bahseden hiç yok gibi. İnsan merkezli bir ekonomi hala gündeme taşınamadı. Konuşanlar adeta Batının birer distribütörü gibi. Karşı olduğunu zanneden çok insanımız, maalesef farkında olmadan radikal anlamda birer Batıcı.
Yeni yüzyılda, yeni Türkiye’de insanlar artık menkıbeler üzerinden mazi veya ütopik gelecek anlamında istikbal hayalleri kurmaktan vazgeçip günü anlamaya çalışmalıdırlar.

EKONOMİZM YAPMADAN EKONOMİ KONUŞMAK

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin