NEVZAT ÜLGER

BİR POLEMİĞİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Güzel düşüncelere kapı aralayan bir tartışmaya şahit olduk son günlerde. Erol Göka ve Dücane Cündioğlu polemiği.
Psikiyatr Erol Göka, entelektüel özlemini ifade ederken biraz da muhatabından kamçı yedi zannederim.
Erol Göka konuştu önce:
“Keşke” diyorum dedi, “Dücane Cündioğlu vb. gibi büyük teorik yeni yollar bulduğunu sanan aydınlarımız olacağına bir Montaigne’nimiz olsaydı. Olanca saflığı ve samimiyetiyle bize hayatı, insanı ve kendini anlatmaya çalışsaydı. Teorik gurultulara, retorik köpüklere meydan okusaydı!”
Erol Göka’nın ismini zikrettiği Dücane Cündioğlu, Göka’ya cevap verirken önemli şeyler söyledi:
“Bir Montaigne’nimiz olsaydı…’
Olsaydı bile, o asla sizin Montaigne’niz olmazdı, çünkü siz Ankara yaranı hemen üzerine çullanır, onu da tüm sığlığınızla ve vefasızlığınızla bir kaşık suda boğmaya çalışırdınız. Hem de bunu yine, nasipsiz olduğun soylu düşünme çabasını aklınca aşağılamak için kullandığın o düzeysiz “teorik gurultular”, “retorik köpükler” gibi laflarla haysiyet cellatlığına soyunarak yapardınız.
Necip Fazıl’ınız, Kadir Mısıroğlu’nuz, M. Şevket Eygi’niz var ya, bunlar nenize yetmiyor da canına okuyacağınız müstakbel Montaigne’ler bekliyorsunuz?
Oysa siz Ankara yaranı, yukarılardan talimat ve teminat almadan değil düşünmek, hayal bile kuramazsınız.
İrfandan nasibin olaydı, aklınca beni itham ettiğin o “büyük teorik yeni yollar” bulduğunu sanmanın hayalinin bile cihana değer olduğunu bilirdin.
Erol Göka, yaşamın boyunca hiç erik dalında üzüm yemeye çalışmadığın için sen Kâbe yolunda ömrünü heder eden karıncanın halinden anlamazsın, anlayamazsın.
“Mış gibi” yapmak ne yazık ki senin yazgın. Payına düşen de yalnızca haysiyet cellâtlığı.
Kendi gölgenin dışına asla sıçrayamayacaksın bu yüzden!
Benim gibilere gelince, mıncıklamadıkları dilbere aşık olmak biz zavallıların zaafı. Bu yüzden fil ambarlarını terk edeli çok oldu, serçeler arasındayız.
“Dualarımı kabul etmemesinden bildim ben onu!” buyurmuş Hz. Ali.
Kendini hiç boşuna yorma, abdestini havuz suyuyla aldığın için, sen bu mübarek sözü anlamaktan mahrum bırakılanlar arasındasın.
Çaresiz Çukurambar’a takılmakla yetineceksin!”
Bu düzeyli (!) tartışmayı okurken aklıma, “Ankara Yaranı” tarafından toplumun gözünden kaçırılan, “medeni ölü” pozisyonuna terk edilmek istenen, ancak başarılamayan birçok isim geldi. Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Refik Halit, Kemal Tahir, Erol Güngör, İsmet Özel, Cemil Meriç ve daha birçokları.
Bu ve benzeri birçok isim özellikle Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın himayeci vasfından dolayı son yirmi yılda toplumun gündeminde kalabilmiştir. Yoksa bu ve benzeri isimlerin linç edilmeleri “Ankara Yaranı”nın temel arzusu ve görevidir. Dücane haklıdır.
Halbuki:
Necip Fazıl; yalnız başına İstanbul’dan Anadolu’yu fetheden bir entelektüeldir.
Cemil Meriç; hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi. Cemil Meriç’in yapmış olduğu en önemli hizmet, aydının misyonunda ortaya çıkan düaliteyi (halkın ihtiyacına çözümler üretmek yerine, içi boşaltılmış kavramlarla toplumu oyalayanları) ortaya koymak olmuştur.
Necip Fazıl’a göre Meriç, hakiki bir İslam münevveridir.
Nurettin Topçu; Yerli ve millî kavramını bir taraftan Yahya Kemal’den gelen “Ne doğuyu ne batıyı merkeze almadan, kendi tarihimize, edebiyatımıza, geleneğimize güvenmeli ve yönelmeli, bizzat kendimizi merkeze almalıyız” düşüncesi ile kendisinin Anadoluculuk fikrini kendi imkânlarını harekete geçirmesine çalışan ve İslam ahlakına yer veren Sorbon mezunu bir düşünce adamımız.
Anadoluculuk fikri; Anadolu insanının ruh kumaşına güvenen ama bu kumaşın bir anlamda işlenmesini, eğitimini, Anadolu’nun imkânlarının belli bir seviyeye getirilmesini amaçlayan memleketçi bir düşüncenin adı.
Kemal Tahir; solda, Osmanlı’ya ilgiyi başlatan adam. Devlet Ana bu maksata hizmet etmiştir.
Sezai Karakoç; Yenilikçi şiir akımının öncülerinden ve entelektüel bir düşünce adamı.
Peki, nedir entelektüel?
Entelektüel; birilerinin dayatmasıyla hareket etmeyen, analiz ve zeka yeteneğini kullanan kişidir.
Bütün toplumlar için ortak bir “entelektüel” tanımı yapmak mümkün olmasa da genel anlamda fikir üreten, tartışan, sorgulayan kişiye entelektüel denilebilir.
Toplumdaki her bireyin bir kişi veya kuruluşu sevmek veya sevmemek gibi bir hakkı elbette vardır, ama yiğide hakkını teslim etmek de bu ülkenin gelenekleri arasında yaşamaya devam etmelidir.
Kültürel tartışmalar düşüncenin önünü açan hayırlı ve medeni yarışmalardır.

BİR POLEMİĞİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Giriş Yap

Yeni Nesil Medya Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin