Leke tutmaya başlayan halımız ne yapsak ne etsek temizlenmiyor, silinmiyor, olmuyor. Sorgumuz, sualimiz, tartımız, hesabımız artık dengede kalmıyor, eksik çıkıyor bir yanımız. Dualarımızda samimi, İçten değiliz. Yolumuz karanlık gibi, ışıklar aydınlık vermemeye başladı. İbadetimiz aynı değil gibi, pusulamız şaşırmış yanlış yola götürüyor bizi. Zıvanadan çıkmış gibiyiz, menfaat ve çıkarımız için adam satmaya başladık, insan kalitemizde düşüklük yaşıyoruz.
Zaman diyoruz, günler, saatler, aylar, yıllar, mevsimler gece ve gündüz hep aynı. Dünya dönüp duruyor, ay ve güneş aynı tebessümle bizi seyrediyor. Bizim dengemiz bozuldu, insanları kandırdık, dolandırdık, çocukları, gençleri zehirledik, kazanmadan kazıklamayı öğrendik. Gençlerimiz her türlü madde bağımlısı oldu, zehir saçtık ortalığa. Silahlara göre cep yaptırdık giysilerimize, top, tüfek, bıçak eksik olmadı gizli deliklerimizden. Büyük, küçük, haklı, haksız demeden çıkartıp vurduk, acımadık, insandır demeden, kırdık, katil olduk. Kullandığımız ilaçlar aklımızı alınca suçlu onları gösterdik, mağdur olduğumuzu talep ettik.
Biz kardeştik, biz samimiydik, biz birdik, biz bir bütündük. Analarımızın duasında ayırım olmazdı, mahalle, sokak bizimdi, komşu bizdik, babalarımızın ocağı herkese açıktı. Bereket vardı evimizde tüm mahalleye yetecek kadar, evlerin önlerinde, avlularda, bahçelerde, analarımızın elleriyle pişirilen Ekmek’te ayırım yapılmazdı, sokaktan geçenler için, kimin rızkı varsa sahiplenir denilirdi, ikramda kusur edilmezdi. Küskünlük, kırılganlık, vurma, kırma olmazdı. Kapılar açık, sofralar dualarla donatılırdı.
Bitirdiler bizi, yıkılmaz dediğimiz kalemizi içeriden yıktılar. Kalemimizi kırdılar, resimlerimizi kırmızıya boyadılar. Şaşıran, şaşırtan biz olduk. Biz bu değildik dedik aynalardan öcümüzü aldık. Beynimize, kalbimize söz geçiremedik, yüreğimizdeki duyguları karalara boyadık. Mübarek günlerimizin, bayramlarımızın, büyüklerimizin hoş görüşüne, dualarına sığındık. Müslümanız diyerek kurtuluşu Rabbimizin bize en büyük hediyesi olan beynimizi kullanarak dualardan değil, çivisi çıkmış Dünyanın tutuşan paçasında aradık.
Poşetlerimiz şeffaf oldu, içerisinde ne varsa bakanın gözlerine sokarcasına. Göz hakkı demedik, alamayan, olmayan, darda olanı, düşkün olanı aramadık, sormadık, hayır duasını almadık. Çaldıklarımızla, kul hakkı demeden kolumuza taktıklarımızla, böbürlenir hale geldik, bölüşmekten, insanınız, kuluz, geçiciyiz demedik, umursamadık, temel attık zannettik Dünya’ya.
Oysa kâse kâğıtlarımız vardı bizim, içerisinde ne olduğu görünmeyen, kimsenin gözüne takılmayan. Mahalle bakkallarımızın üzerine sünger çektik, hesapları deterjanla temizleyip yok ettik. Apartmanlarımız, katlarımız, yatlarımız, bahçelerimiz oldu, komşu hakkını, göz hakkını bir kalemde silip süpürdük, karnımız doydu sandık. Eti senin kemiği benim diyerek emanet ettiğimiz öğretmeni mahkemeye verdik, al sana çırak dediğimiz ustalara önce parayı sorduk, işimiz ustaya kalınca zor bulduk.
Cesaretimiz, gücümüz, garibana, mazluma, çocuğa, kadına yetti. Sahip çıkamadık, koruyamadık, kollayamadık. Candır, canandır diyemedik, engel olamadık, cep telefonlarına kamera filmi çekme gayesiyle kalabalığa karıştık.
Kendimiz ettik kendimiz bulduk. Siber saldırılar, teknolojik savaşlar, ekonomik güçler aklımızı aldı götürdü, en güçlü yanımızı kaybettik. Çünkü biz o biz değiliz artık. Uzaklaştık, kaçtık, kaytardık, anlatamadık geleceğimize İslam’ı, peygamberi, geçmişi, atalarımızı, tarihimizi. Anlatamadık kim olduğumuzu.
Bazen fısıldıyoruz ya anlamayana anlatırlar diye. Bakın başımıza gelenlere kaç defa sorguladık acaba kendimizi, biz nerede hata yaptık diye.
Hani yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız imtihandı bizim.
Sahiden sınavı verebildik mi?