Yeni asgari ücret açıklandı. Beklentiler 500 Dolar olarak belirlenmişti. Aşağı yukarı yüzde otuz beşin üzerinde gerçekleşti. Alan memnun verenin güvencesi zamlar ve devlet katkısı. Merkezi hükümetin işçiyi düşündüğü oran kadar işverene destek noktasında bir beklenti olsa da bu oranın hangi seviyede olacağı belirsizliğini koruyor.
Asgari ücret demiştik, devlet dışındaki üretim ve çalışmanın insan gücüne dayalı olan kısmında işverenin işçiye ödemek zorunda olduğu ücretin en düşük maddi halidir.
Daha önceleri yılda bir kez artışı gündeme gelen asgari ücret güncellemesi ne yazık ki son yıllarda yaşadığımız yüksek enflasyon oranıyla başa çıkamayınca altı aylık olarak artmaya başladı. İşçi işveren ve ara bulucu hükumetin görüşmeleri neticesinde açıklanan asgari ücret artışı zaman içerisinde öyle bir hale geldi ki iğneden ipliğe gelecek zamlar bile neredeyse asgari ücrete endekslenmiş oldu.
Şimdi sırayı memur, emekli ve dul yetim maaşı alanlar bekliyor desek yanılmayız sanırım. En düşük emekli maaşını daha önce 7500 Lira olarak açıklayan hükumetimiz yaşanan aksaklıkları İnşallah bu defa giderir diyerek konuyu biraz açmak istiyorum. En düşük emekli maaşını açıklarken sistemde görünen ana maaşın 4000 ya da 6000 lira olduğunu hesap kontrolünde görmeyen ya da tanık olmayan emeklimiz yoktur sanırım.
Bunun yanında daha önce 7000-8000 gün prim ödeyerek emekli maaşı alan bir vatandaş ile 3600 gün prim ödeyerek emekli olan vatandaşın maaşı eşitlik ilkesine aykırı olarak aynı seviyede ödenmeye başlanınca çeşitli mırıldanmalar da başlamış oldu.
Bir başka sıkıntının da hiçbir primini cebinden ödemeden kamu kurumundan emekli olan bir vatandaş ile aynı gün sayısıyla üstelik primini kendi cebinden bin bir zorluk içerisinde ödeyip emekliliğe hak kazanan vatandaşın emekli maaşı arasındaki fark neredeyse dağlar kadar mesafe oluşturmaya başladı. Kamu kurumundan emekli olan vatandaş 18.000 ile 26000 lira aylık maaş alırken üniversite mezunu dışarıdan prim ödeyerek emekli olan bir emekli ancak 7500 lira maaş almaktadır.
Hani diyoruz ya eşit güne eşit ücret, şimdi bunun hesabını varın siz yapın, hangi iş, hangi ücret, hangi maaş siz karar karar verin. Tabii tüm bunların yanında 2008 yılı öncesi maaş bağlanma oranıyla 2008 sonrası maaş bağlanma oranının farklı miktarlarda uygulanması bu eşitsizliğe davetiye çıkaran etkenler arasında ki yerini almıştır diyebiliriz.
Umarım yukarıda açıklamaya çalıştığım bu adaletsiz sistem bir an önce düzeltilir herkes hak ettiği ücretini refah seviyesi yükseltilmiş bir şekilde alır diyorum.
Asgari ücret artışından söz etmişken yapılan artıştan ziyade piyasa enflasyonunun bunu bahane göstererek iğneden ipliğe gelebilecek zam artışıyla dengelerin değişmeyeceğine olan beklenti devam ediyor diyebiliriz.
Burada akla gelen ilk düşünce üretim, üretim, üretim. Rekabetin olmadığı, hammaddenin dışa bağımlı halde olduğu bir durumda gerekli üretimi oluşturup rekabetçi piyasa oluşumunu sağlayamazsak maaş artışları hiçbir işe yaramayacağı gibi refah ve kişi başına düşen milli gelir seviyemizi de yükseltmeyecektir.
Demek istediğim yapılan ve yapılacak olan maaş artışları piyasa dengelerini sağlamadığı takdirde eriyip gidecektir.
İnşallah çözüm ve çaba noktasında ki çalışmalar bir an evvel meyvelerini vermeye başlar millet olarak enflasyon canavarını ülkemiz ve milletimiz üzerinden kovmuş ve mağlup etmiş oluruz.