Devletin ana kolonu adalettir. Adalet varsa devlet var, adalet yoksa ancak bir aşiret veya çadır devleti kadar vardır.
Bu ülkenin binlerce yıllık devlet tecrübesi ve geleneği var. Rusya, ABD,Kanada gibi devletler yokken biz vardık.Tecrübe, bir devletin varlığını devam ettirmesinde çok önemli bir dayanaktır.Tarihin bize öğrettiği, kalıcı olmanın yolunun adil olmaktan geçtiğidir. Adalet, yüzü sadece size bakan bir kavram değildir, din, mezhep, ırk, ideoloji ayırt etmeden herkese bakan bir kavramdır. Doğru böyle olmasına rağmen, bugün herkese aynı dikkat ve tarafsızlıkla bakan bir adalet aygıtından söz etmek mümkün değil.
Vatandaş adaleti, daha çok -yargının icraatlarına- bakarak değerlendirir. Adalet, yargıya indirgenemezse de geleneksel bakışımız budur. Yargının adalete hizmet etmesi için dış müdahalelerden bağımsız olması gerekir. Hakimlerin karar verirken, herhangi bir endişeye, korkuya kapılmamaları, rahat olmaları gerekir. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı bunun için gereklidir.
Böyle bir yargı vardır diyebilmek ancak yaşadığımız gerçekliğe kör ve sağır olmakla mümkündür. Yargıyla ilgili araştırmalarda, tarihte hiç olmadığı kadar güven kaybına uğradığı görülüyor. Bunun bir çok sebebi var; siyasi davalara yapılan müdahaleler, ülkeyi yönetenlerin beğenmedikleri kararları tanımamaları,yargı organları arasındaki çekişmeler,hakim teminatının olmaması, rüşvet ve yolsuzluk iddialar gibi nedenler sayılabilir.
Yargının ne hale geldiğini anlamak için, sadece şu son günlerde açılan bazı davalardaki çabuklukla, siyasete dokunan diğer bazı davaların nasıl dondurucuya alınarak bekletildiğine bakmak kafi.
Bankacı Seçil Erzan dosyası daha birkaç hafta önce yargıya intikal etti. Kısa zamanda iddianamesi hazırlandı, sanık bu süre içinde iki defa duruşmaya çıktı.
Dilan Polat dosyası birkaç haftada kovuşturma aşamasına getirildi. Bir vatandaşımızın ölümüne neden olan Somali CB’nın oğlunun davası bir ayda 27.500 TL gibi komik bir ceza ile kapatıldı. Bu gibi davalarda Adli Tıp Trafik ihtisas dairesinden kusur oranları ile ilgili rapor almak esastır. Bu normal şartlarda birkaç ay sürer. Ama Somali Cumhurbaşkanının oğlunun davası tek celsede bitti,
Yargının hızlı çalışması, çabuk ama doğru kararlar vermesi hepimizin beklentisi ve isteğidir. Gecikme, adalete duyulan güveni sarstığı gibi davanın taraflarını tatmin etmek açısından da sorunlara neden olur. Gecikme adaletten uzaklaşmadır. Onun için geciken adalet, adalet değildir diyoruz.
Yargı, bu davalarda bu kadar süratli hareket ederken 13 ay önce öldürülen Sinan Ateş dosyası hala savcılıkta bekletiliyor. Dosyanın savcıları ya değiştiriliyor, yahut izine ayrılıyor. Savcıların bu dosyada, tutmakta,ellerine almakta korktukları ne? On üç ayda bir davanın iddianamesi hazırlanmaz mı? Yirminin üzerinde tutuklu var ama tetikçi ile onu azmettiren yakalanamadı. Aslında azmettiren irade, herkesin bildiği bir sır. Sayın Selçuk Özdağ’a,sayın Orhan Uğurluoğlu’na evlerinin önünde saldıranları kim veya kimler yönlendirmişse bu davanın azmettirenleri de o veya onlardır.
Bir dava bu kadar sürüncemede bırakılıyorsa, nedeni işin hangi adrese varacağından duyulan korku ve muhtemelen o adresten gelen siyasi baskılardır.Bu dava, yargının onurunun, şerefinin, saygınlığının test edileceği bir davadır. Şunu herkesin özellikle bu işin arkasında olanların bilmesi lazımdır; Sinan Ateş’in kanı, torbacılara,meyhanecilere, ülkücülüğün kanını, ruhunu emenlere feda edilmeyecektir. Yargı görevini yapmalı, adalet bekleyenlere- bu ülkede de hakimler var- dedirtmelidir.